İçeriğe geç

Osmanlı’da köylü ne demek ?

“Osmanlı’da köylü” deyince aklınıza yalnızca saban mı geliyor? Gelin tahrir defterlerinden mutfaklara uzanan bir hikâyeyle konuşalım

Köy yollarının tozunu yutmuş herkesin anlattığı ortak bir duygu vardır: Toprağın kokusu. Bugün size hem arşiv verilerinden hem de hayal gücümüzle canlandıracağımız günlük hayattan beslenen bir hikâye anlatmak istiyorum. “Osmanlı’da köylü ne demek?” sorusu, yalnızca bir toplumsal sınıfı değil; vergi kayıtlarından aile sofralarına, tımar defterlerinden düğün türkülerine kadar uzanan bir dünyayı açar. Çünkü Osmanlı’nın nüfusunun büyük kısmı yüzyıllar boyunca köylerde yaşadı; yani imparatorluğun nabzı, saraydan çok harman yerinde attı.

Kavramın omurgası: Reaya, tımar ve çift-hane düzeni

Osmanlı’da “köylü” teriminin en geniş karşılığı reayadır: Askerî/saray sınıfına (askerî) dahil olmayan, üretim ve vergiyle devleti besleyen tebaa. Köylülerin büyük bölümü miri arazi üzerinde tasarruf hakkıyla yaşar; toprağı “mülk” gibi satamaz ama ekip biçme, kuşaktan kuşağa devretme ve belli koşullarla kiraya verme imkânına sahiptir. Sistemin çekirdeği çift-hane modelidir: Bir ailenin geçimini sağlayacak, öküz gücüyle sürülebilecek büyüklükte “çift”lik bir parça. Bu modelin amacı, toprağı parça parça bölüp verimsizleştirmeden, köylüyü de toprağa bağlı ve üretken tutmaktır.

Tahrir defterlerinin dili: Kim, nerede, ne kadar?

Vergi ve nüfus sayımı amacıyla tutulan tahrir defterleri, köylünün hayatına rakamların penceresinden bakmamızı sağlar. Kayıtlarda hane sayıları, ziraat desenleri (buğday, arpa, pamuk, keten), bağ-bahçe gelirleri ve hatta değirmen, han, pazar gibi köy ekonomisini tamamlayan unsurlar listelenir. Defterler, bir köyün “kaç hane, kaç bekâr (mücerred), kaç küçük topraklı (bennâk)” olduğunu söyler; böylece köylünün ekonomik ölçeği ile vergi yükü arasındaki ilişki görünür hâle gelir.

Verginin gündelik hayata çevirisi: Aşar, resimler, olağanüstü yükler

Osmanlı köylüsünün vergi sepeti kabaca üç başlıkta toplanır:

Ürün vergisi (aşar/öşür): Hasadın belirli bir yüzdesi; bölgeye ve ürüne göre değişir.

Resimler: Çift tasarruf eden için resm-i çift, küçük parsellerde ekip biçen için resm-i bennâk, bekâr erkek için resm-i mücerred gibi statüye bağlı ödemeler.

Olağanüstü yükler: Savaş ve kıtlık dönemlerinde “avarız”, nüzül, sürsat gibi aynî/nakdî yükümlülükler.

Bu başlıklar yalnızca “ne kadar” sorusunun cevabı değildir; ne zaman ve nasıl yaşandığını da belirler. Tımar sipahisinin köyde vergi tahsil etmesi, karşılığında asayiş ve yol güvenliği sağlaması beklenir. Köylü için vergi, yalnızca devletin değil, köy düzeninin de ritmini belirler: hasat zamanı imece, değirmende sıra, kervan yola düşmeden önce harman…

Bir köyün sabahı: Rumeli’den Ayşe Ana, Anadolu’dan Mustafa

Rumeli’de küçük bir köy düşünün. Ayşe Ana sabah serinliğinde tandırı yakar, evin gençleri harmana koşar. Tahrir defterine göre bu köyde 48 hane var; çoğu buğday-arpa ekiyor, birkaç bağ ve iki değirmen de kayıtlarda. Ayşe Ana’nın hikâyesinde veriler sessiz değildir: Geçen yıl kuraklık olmuş, bu yıl aşar zorlayacak. Anadolu’nun içlerinden Mustafa ise yeni evli; kayınpederinin çiftine ortak girmiş. Statüsü “bennâk”tan “çift-hane”ye geçmenin eşiğinde. Evde hesap var: “Bu yıl iki öküz alabilir miyiz? Pamuk ekersek değeri artar mı? Yoksa tahılda kalalım da vergi şaşmasın?”

Köylünün toplumsal ağları: Kethüda, imam ve kadı

Köyün iç düzeni yalnızca tarladan ibaret değildir. Kethüda köylünün sözcüsü, imam çoğu zaman kayıt ve yazışmaların pratik hafızası, kadı ise bölgenin hukuki gözüdür. Arazi sınırı, su yolu, mera paylaşımı gibi meseleler kadı sicillerine yansır. Köylünün “köylü” olması—yani üretici reaya olması—bu ağların içinde anlam bulur: Bir ölçü dayanışma (imece), bir ölçü rekabet (pazar fiyatı), bir ölçü de pazarlık (vergi ve angarya sınırları).

Kriz ve hareketlilik: Çiftbozan, göç ve toparlanma

Her hikâyede kırılma anı vardır. Kıtlık, salgın, savaş… 16. ve 17. yüzyıllarda kimi bölgelerde köylüler, ürünü tarlada bırakıp daha güvenli yerlere çekildi; kayıtlar “çiftbozan” adıyla toprağını terk edenleri not düşer. Ama aynı defterler birkaç yıl sonra aynı köyde yeni hanelerin kurulduğunu, boş tarlalara yeniden tasarruf verildiğini de gösterir. Köylü, riskini dağıtmayı öğrenir: Ürünü çeşitlendirir, kervan yollarına yakınsa pazar gününü büyütür, değirmene ortak olur.

Günlük hayatın nabzı: Emeğin toplumsal yüzü

“Osmanlı’da köylü” demek, yalnızca saban tutan erkekler demek değildir. Ev içi üretim (peynir, yoğurt, bez dokuma), bağ-bahçe bakımı, tarla işinin hasat ve ayrıştırma evreleri, kışlık hazırlıklar—hepsi emek zincirinin parçası. Düğünlerde takılan bez, imecede paylaşılan ekmek, yaylada kurulan çadır… Hepsi, arşivdeki rakamların ete kemiğe bürünmüş hâli.

Veriden anlam çıkarmak: Köylünün ölçülebilir dünyası

Nüfus & yerleşim: Yüzyıllar boyunca nüfusun büyük çoğunluğu kırsalda; dolayısıyla “Osmanlı ekonomisi”nin omurgası köydür.

Ürün deseni: Tahıl ağırlıklı üretime, bölgesel olarak bağ, zeytin, pamuk, tütün gibi nakit ürünler eklemlenir.

Pazar erişimi: Kervan yolları, iskele ve şehir yakınlığı gelir dağılımını etkiler; defterlerdeki değirmen ve pazar kayıtları, canlı bir kırsal ekonomiye işaret eder.

Vergi adaleti & istikrar: Aşarın oranı, resimlerin niteliği, olağanüstü yüklerin sıklığı köylünün refahını doğrudan belirler; tımarın düzenli işlemesi, köylünün toprağa bağlı kalmasını teşvik eder.

Bugünden bakınca: “Köylü” bir statü mü, bir ekosistem mi?

Osmanlı’da köylü, modern anlamda “çiftçi”den daha geniş bir toplumsal ekosistemdir. Hukuki statü (reaya), ekonomik rol (üretici), yerleşim (köy), toplumsal ağ (kethüda-imam-kadı) ve kültür (imece, düğün, pazar) bir bütündür. Arşivin diliyle konuşursak: Hane sayısı yalnızca rakam; onu “hayat” yapan, harmanda savrulan başağın sesi ve kış gecesi tandır başında anlatılan masaldır.

Sohbeti büyütelim: Sizin köy hikâyeniz ne anlatır?

Siz “Osmanlı’da köylü” dendiğinde hangi görüntüyü görüyorsunuz: Tahrir defterindeki satırları mı, yoksa bağ bozumu yapan bir aileyi mi? Yaşadığınız ya da duyduğunuz köy deneyimleri, üretim-pazar-vergi üçgenini nasıl hissettiriyor?

— Köylünün refahını en çok ne belirlerdi: Pazar uzaklığı mı, vergi oranı mı, yoksa iklim mi?

— Tımar düzeni sizce köylüyü koruyan bir çerçeve miydi, yoksa hareket alanını daraltan bir bağ mı?

— Ailenizin hikâyesinde köyden kente göçün kırılma noktası neydi?

Yorumlarda buluşalım. Bu yazıyı, arşivdeki rakamlar kadar sofradaki ekmek kırıntısının da söz aldığı bir sohbetin başlangıcı yapalım. Çünkü “Osmanlı’da köylü”yü anlamak, yalnızca geçmişi değil; bugün kırsalda yaşayanların sesini de daha iyi duymayı sağlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
ilbet